Dalida

 

Yazar: Ceylin Leda Gür  

50'li yıllarda Fransızca'dan Arapça'ya, Almanca'dan İtalyanca'ya onlarca dilde söylediği şarkılarla hayranlarının kalbine dokunan, İtalyan asıllı Kahire doğumlu sanatçı Dalida’nın hayatı yeniden bir filme konu oldu. Lisa Azuelos’un yönettiği filmin senaryosuna ünlü sanatçının kardeşi Orlando katkıda bulundu.

Filmin cast seçimini çok başarılı buldum ancak yönetmen konusunda aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Dalida filmini büyük bir heyecanla bekliyordum çünkü Marion Cottillard’a En İyi Kadın Oyuncu dalında Oscar ödülü kazandıran, Edith Piaf’ın hayatını anlatan La Môme filmini çok beğenmiştim. Film kötü olsa bile sinemada sıkılmam, en azından birbirinden güzel şarkılar dinlerim diye iç geçiriyordum. Nitekim öyle oldu, çünkü yönetmen Dalida’nın hayatındaki erkekler ve kariyerindeki yükselişlerle şarkıları arasında paralellikler kurmuştu. Film baştan sona bu paralellikleri seyrederek ilerledi ama ortalamanın üzerinde bir biyografi filmi olmanın ötesine geçemedi. Yine de filmi izlerken “guilty pleasure” denilen bir zevk aldım, özellikle son yarım saatte deyim yerindeyse hıçkıra hıçkıra ağladım. Tabii bunun en önemli sebebi, vizyonda hayatını izlediğim kişinin Dalida olmasıydı.

Dalida kariyeri boyunca 120 milyondan fazla albüm sattı, 55 altın plak kazandı. Paris L'Olympia’da verdiği ilk konserde henüz 23 yaşındaydı. L'Olympia konserinde söylediği Bambino şarkısıyla Fransa’da bir yıldız olarak anılmaya başladığı için uzun süre Matmazel Bambino olarak anıldı.

Film Dalida’nın hayatını anlatırken tam da bu zamanlardan başlıyor. Dalida ünlü şarkısı Besame Mucho’yu söylüyor, hayranlarını kucaklıyor, kameralara gülümsüyor ve durmak bilmeden çalışıyor. Ancak bu sahneler uzun sürmüyor, izleyici Yolanda (Dalida’nın gerçek adı) ile tanışıyor ve sanatçı kimliğinin altındaki kırılgan kadını keşfediyor. Öte yandan, film bizi flashback’lerle küçük Yolanda’nın Kahire’deki yaşantısına götürüyor. Dalida’nın tüm yaşamı boyunca yanından ayrılmayan erkek kardeşi Orlando, tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi filmde de hem yetişkin haliyle hem çocukluğuyla ünlü sanatçının yanında yer alıyor.

Dalida ilk evliliğini menajeri Lucien Morisse ile yapıyor. Ona duyduğu aşka rağmen Lucien’in iş hayatına fazla odaklanması Dalida’yı rahatsız ediyor çünkü Dalida şarkıcılık kariyerine önem verse bile içten içe tüm kadınlar gibi çocuk sahibi olmak ve bir yuva kurmak istiyor. Lucien Morisse’le evlendiği sene, gittiği Güney Fransa tatilinde Polonya Kralı’nın torunu Jean Sobieski’ye kalbini kaptırıyor. Filmde Dalida’nın Jean Sobieski’nin yaşadığı bohem hayata kapılmasının veriliş şekliyle izleyiciler, onu sanatçı kimliğinden sıyrılıp ilk kez mutlu bir kadın olarak görme şansı buluyor.

Ünlü sanatçı, film boyunca ayrılsalar da çoğu kez onun yanında olduğunu gördüğümüz ilk eşinden gerçek aşkı bulduğuna inandığı noktada hiç tereddüt etmeden ayrılıyor. Kısa bir süre sonra kalbini çalan yeni aşkıyla da yollarını ayırıyor ve kendini yeniden kariyerine adıyor.

Film boyunca psikiyatrın odasına uğrayıp Dalida hakkında konuşan insanlarda sıra abisi Orlando’ya geliyor. Abisi onu Luigi Tenco ile tanıştırmasaydı her şeyin daha farklı olabileceğini söylüyor. Gerçekten de genç şarkıcı ile yaşadığı ilişki onu felakete sürüklüyor. Hayatından geçen tüm erkekler gibi Luigi Tenco da Dalida’nın şöhreti altında eziliyor. Dalida ile bir şarkı yarışmasına katılıp “Ciao amore, ciao” şarkısının düetini yaptıkları gece, acısını ifade etmek için geri dönüşü olmayan bir yol seçip intihar ediyor. Sevgilinin yanına gittiğinde onun ölü bedenini bulan Dalida, tüm gözyaşlarıyla ona sarılıyor ve bir anda odaya dolan kalabalığı bağıra çağıra kovuyor. Bu sahne Sveva Alviti’nin Dalida için seçilen doğru oyuncu olduğunu açıkça gösteren sahnelerden biri. Yalnız kalmak için çırpınan Dalida’nın çığlıkları, acısına saygı gösterilmesini isteyen bir kadının “Yeter artık!” deme şekliydi.

Bu trajediden bir ay sonra Dalida tıpkı ölen sevgilisi Tenco gibi kendi isteğiyle hayatını sonlandırmak istedi. Kardeşi Orlando hayatını kurtarsa da onu içinden atamadığı acıdan ve sonsuz hayal kırıklıklarından kurtaramadı.

Hindistan’a gidip kendini inzivaya çekti, bu yolculuk sırasında şarkıcılık kariyerine bir son vermek istedi ama onu asıl ayakta tutan şarkı söylemek olduğu için kariyerine devam etti. “Je suis malade” şarkısını söylemek istediğini dile getirdiğinde Orlando ona karşı çıktı. Dalida insanlara umut veren şarkılar söyleyerek tanınmıştı ve böylesine kederli bir şarkıyı söylerse kariyerine zarar vereceğini düşünüyordu. Dalida ise ben insanlara umut vermem, gerçeği gösteririm diyerek sahneye çıktı ve yaşadıklarının özetini andıran bu şarkıyı söyleyerek hayranlarının gözünde bir yıldızın ötesinde, bir efsane haline geldi.

Nereye gitmeli bilmiyorum, sen her yerdesinBen hastayım, tamamen hastayımKanımı senin vücuduna akıtıyorumVe sen uyuduğunda, ben ölü bir kuş gibiyimBen hastayım, tam manasıyla hastayımBütün şarkılarımdan beni mahrum bıraktınBütün sözlerimin içini boşalttınGene de senin teninden önce yeteneğim vardıEğer devam ederse bu aşk beni öldürür

Tüm bunlardan sonra 18 yaşındaki bir üniversite öğrencisinde aşkı buldu. “Il venait d’avoir 18 ans” şarksında bir çocuk kadar güzel, bir adam kadar güçlü diyerek betimlediği bu genç erkek ona mutluluktan çoktan endişe veriyordu çünkü sevdiği erkeği alıkoymak istemiyordu. Aynı şarkısında söylediği gibi sadece, 18 yaşına iki defa girdiğini unutmuştu. Hamile kaldığında gördüğü bu güzel rüyadan uyandı ve benim çocuğuma gerçek bir baba lazım diyerek hayatta en çok istediği şeyden, bebeğinden vazgeçti. Kürtaj operasyonu sırasında rahmi zarar gördü ve bir daha çocuk sahibi olabilme şansını tamamen yitirdi. Genç sevgilisini terk etti ve hayatının tüm gerçekliğinde boğulmaya devam etti.

Dışarıdan bakıldığında herkesin imrendiği, ışıltılı bir hayata sahip olan Dalida içten içe hayal kırıklıkları ve büyük dramlarla örülü bir yaşam sürüyordu. Yaşadığı her aşk onda yeni bir yara izi bırakıyordu ve o yaşadığı her şeyin üstesinden şarkı söyleyerek geliyordu. Filmde şarkı söylerken ‘şarkı olduğunu’, müzikle tamamen bütünleştiğini söylüyordu. Belki de binden fazla şarkı kaydı yapmasının sebebi buydu, hayata tutunabilmek.

Ferzan Özpetek’in ünlü filmi “Mine Vaganti” (Serseri Mayınlar)’den tanıdığımız İtalyan aktör Riccardo Scamarcio’nun canlandırdığı kardeşi Orlando, film boyunca Dalida’nın yanında olan iki kişiden biri. Tüm bu süreçte onu destekleyen diğer kişi olan ilk eşi Lucien Morisse'in intihar etmesi ise Dalida'nın hayatını yeni bir çıkmaza sürüklüyor.

Sonunda Dalida, Saint Germain kontu olarak tanınan Richard Chanfray ile küllerinden doğuyor. Bu sırada kariyerine yeni bir yön veriyor ve pop şarkılarıyla başarıyı yakalıyor. İlerleyen yaşına rağmen zamanla değişen müzik dünyasında adının kaybolmasına izin vermiyor, aksine yeni çıkardığı pop müzik albümleriyle ünü Amerika’ya dek uzanıyor ve konser vermek için oraya gidiyor.

Film boyunca vurgulandığı gibi hayatındaki bir erkek daha Dalida’nın şöhretinin altında eziliyor. Richard önce onun Alain Delon’la yaptığı, ülkemizde “Palavra Palavra” adıyla bir arajmanı bulunan şarkı “Paroles Paroles” nin başarısını kıskanıyor ve Dalida’yla düet yapmak için mikrofonun başına geçiyor ama kendi başarısızlığından onu sorumlu tutuyor. Egosu giderek daha da zedeleniyor, karakterini kaybetmeye başlıyor, kıskançlıklarına alkol sorunları ekleniyor ve bir gece silahını eline alıp “Bang Bang” diye kendini vuruyor.

Richard’ın ölümü Dalida için bardağı taşıran son damla oluyor ve zirvedeki diva uçuruma yaklaşıyor. Yemiyor içmiyor, günün büyük bir kısmını uykuda geçiriyor. Daha önceden de intihar girişiminde bulunduğu bilinen Dalida bir kez olsun yalnız bırakılmıyor.

Kendini iyice bırakan sanatçı son olarak Youssef Chahin'in çektiği “Altıncı Gün” filminde oynar ve çekimler tamamlandıktan sonra yalnızlığına geri döner. Artık hayatını da kariyerini de bir kenara bırakır.

1983 yılında, yeni popüler şarkısında “Bir gün bu sahnelerde ölmek istiyorum” diye haykıran ünlü sanatçı, 2 Mayıs 1987 gecesi Montmartre’daki görkemli evinde altı kutu ilaç içerek sonsuz bir uykuya daldı. Başucunda bulunan notta sadece iki cümle yazılıydı: “Hayat artık çekilmez olmuştu... Beni bağışlayın”

FΩRMIdea Istanbul, 6 Mayıs 2017.

FΩRMIdea – bizi izleyin

Facebooktwittergoogle_pluslinkedinrssyoutube

Ceylin Leda Gür

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *