Türkiye’de “trans” ve “trans aktivist” olmak
Yazar: Meltem Başoğlu
Türkiye, Avrupa trans ağı Transgender Europe (TGEU) tarafından hazırlanan Trans Hakları Avrupa İndeksi 2016’ya göre 22 ölçütten yalnızca 4’ünü sağlıyor. Ayrıca örgütün hazırladığı 2008 ile 2016 yılları arasında bildirilen 44 trans cinayeti ile dünyada en fazla trans cinayeti işlenen 8. ülke olarak Trans Cinayetlerini İzleme Raporu’nda yer alıyor. Trans hareketinde yer alan Kıvılcım ve İlksen ile Türkiye’de trans hareketinin bugünkü durumu ve gelecekte neler yapılması gerektiğine dair önerileri üzerine konuştuk.
Biraz kendinizden bahseder misiniz, ne kadardır hareketin içindesiniz, kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz, aktivist olmaya ne zaman ve nasıl karar verdiniz? Her trans birey aktivist olmak zorunda mı? Oluyorsa/olamıyorsa da bunun nedenleri sizce neler?
-Ben ilksen 2003 yılından beri LGBTİ aktivizmin içinde trans görünürlüğü için mücadele veriyorum. Aktivist olacağım gibi bir karar almadım. İkili cinsiyetin dayatıldığı, kimliğin biyoloji üzerinden atandığı her ülkede ikili cinsiyet sistemini reddetmek bir mücadele gerektiriyor. Toplumsal cinsiyete uyum sağlamayı reddetmek kendiliğinden bir varoluş mücadelesini doğuruyor. Her heteroseksüel ve natrans aktivist olmadığı gibi her LGBTİ de aktivizmin içinde olmayı tercih etmeye bilir.
- Kıvılcım ben. 2009'dan bu yana seks işçileri ve trans hakları üzerine çalışıyorum. Karar vermekten ziyade bir ihtiyaç meselesi olduğuna inanıyorum. Kendi başınıza halledemediğiniz sorunlarınız varsa süreç sizi bu ihtiyacınıza cevap olacak arayışlara itiyor.
Türkiye Trans Hakları konusunda, hazırlanan raporlardan bağımsız olarak değerlendirildiğinde, hareketin içinden birileri olarak, politik ve hukuksal olarak sizce hangi noktada?
Türkiye’de henüz Trans bireylerin hakları için hazırlanmış bir yasa mevcut değil. Bazı muhalif milletvekilleri tarafından hazırlanan LGBTİ yurttaşların insan hakları kapsamında haklarının korunması ve herhangi bir ayrımcılığa maruz bırakılmanın önüne geçilmesi yönünde hazırlanan kanun önergeleri var ancak iktidar parti tarafından bu hazırlanan kanun önergeleri kabul edilmiş değil. Trans bireylerin geçiş ameliyatları izni için hala 1982 anayasası kullanılıyor. Cinsiyet geçiş operasyonlarında birçok ülke de insan hakları ihlali olması sebebiyle kaldırılan üreme hakkından yoksun olma şartı Türkiye’de hala arınıyor.
Türkiye’de transların politik ve sosyal alandaki en büyük sorunu nedir? Trans bireylerin herhangi bir kimseye göre mahrum kaldığı hukuki bir hak/sorumluluk/yükümlülük var mı? Varsa nelerdir? (Örn. İşe alırken, bir okula kabul edilirken vs.)
Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği üzerinden ayrımcılığa maruz kaldığınız da sizi koruyacak bir yasanın olmaması birçok mağduriyet yaşamanıza sebep olabilir. Örneğin 1982 anayasasında cinsiyet değişikliği izni için üremeden yoksun olma şartının aranıyor olması birçok trans bireyin üremeden yoksun olabilmek için yasal olmayan yollarla testis ya da histerektomi operasyonu olmasına sebep oluyor. Bu yüzden operasyon esnasında çıkan doktor hatasından kaynaklı komplikasyonlar sebebiyle mağduriyet yaşayan transların hukuka başvurması mümkün olmuyor. Devletin hukuk yasalarını heteroseksüel ve natrans sisteme bir göre düzenliyor olması transların mağduriyetine sebep oluyor.
“Trans cinayetleri politiktir.” Sloganındaki “politik” vurgusunu açabilir misiniz?
Trans cinayetleri genelde karşımıza nefret cinayeti olarak çıkıyor homofobiye dayalı cinayetlerde olduğu gibi. Heteroseksüel bir erkek olduğu için kimse öldürülmezken trans kimliğe sahip olmanız öldürülmeniz için yeterli görülüyor. Hukuk sistemi trans cinayetlerinde faile çoğu zaman tahrik indirimi veriyor. Devlet politikası her zaman her yerde heteroseksist ataerkil sistemi koruyarak var ediyor. Bu sebeple trans cinayetleri politiktir diyoruz.
Cinayetlerin politik olduğunu söylüyoruz. Çünkü:
. Sorumlu heteronormatif sistemdir.
. Sorumlu, bizleri “vatana hayırlı evlatlar” olarak yetiştiren eğitim sistemidir.
. Sorumlu, feodal aile yapısıdır, Çağla[1]’nın ailesini aradığımızda, “Bize ne” dedirtebilen düşüncedir.
. Sorumlu, 1985’ten itibaren hastalık olarak kabul edilmeyen eşcinselliği, “biyolojik bir bozukluk hastalık ve tedavi edilmesi gereken bir şey” olarak açıklayabilecek cesarete sahip olan bakandır.
. Sorumlu, aylardır uyguladığı şiddeti, bizleri şaşırtmayarak, Çağla’nın olayında da tekrarlayan, cenazesine ne kendileri dokunan ne de sağlık ekiplerini dokundurtan ancak konu bonus puan uygulaması ile 10-20 arası puan verilen “travesti avı” konusuna geldiğinde canla başla çalışıp “görevini yerine getiren” polistir.
. Sorumlu, 90’lı yıllarda “travesti terörü” başlıklarıyla trans kadınları hedef gösteren, nefret cinayetleri haberlerini acımasızca cinsiyetçi bir dille yansıtan ve haberi yalnızca polisin beyanı üzerine kuran medyadır.
. Sorumlu, hak ihlallerini görmezden gelen, katilleri koruyan hukuk sistemidir.
. Sorumlu, trans bireylerin en temel insan hakkı olan, sağlık hakkına erişimlerini görmezden gelebilen sağlık sistemidir.
. Sorumlu, zorunlu askerlik uygulamasıyla bizleri tek tipleştiren militarizmdir.
. Sorumlu “3 çocuk” tavsiyesi veren ancak çocuklar “ideal” kadın-erkek normlarına uymadığında ise katilini koruyan ve bunun için hiç bir düzenleme yapmayan Başbakan’dır.
. Sorumlu, nefret suçu yasasını çıkarırken, LGBTİ hareketinin tüm çabalarını yok sayan ve cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim ibarelerini eklemeyi reddeden devlettir.
Tüm bu sebeplerdendir ki bizler “Trans Cinayetleri Politiktir” demekten geri durmayacağız.
“Trans” bireylerin yaşadığı ayrımcılığı yok etmenin yolu hukuksal ve politik eşitlik sağlamak dışında nelerden geçiyor? Sizce yapılması gereken en önemli şey nedir?
Toplumsal cinsiyet inşasını sorgulayarak ataerkil sistem tarafından belirlenen kadınlık ve erkeklik hallerini sorgulayarak bu sistemin yarattığı yargılara karşı farkındalık geliştirmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda toplumsal cinsiyetin yarattığı kutuplaşmanın önüne geçmek için heteroseksüellik dışında cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği çeşitliliğinin meşruluğunu savunmak önemli bir adım olabilir.
Trans hakları dışında aktif olduğunuz politik alanlar nelerdir? Bu alanlar sahip olduğunuz diğer kimlikler ile mi ilgili yoksa toplumdan her kesimin iyileştirilmesine ihtiyaç duyduğu alanlar mı?
Kadın mücadelesi içinde aktif olarak yer alıyorum. Aslında bu yaşanan sorunlara bir bütün olarak bakma ihtiyacımdan ileri geliyor. Bir bütün olarak kurumların eril olana göre inşa edildiği bir toplumsal düzende sorunların kaynağını da aynı nokta oluşturuyor. Kısacası erkek egemen sistem ve onun var ettiği ikili cinsiyet sistemi. Eril olana karşı verilen her mücadele ona vurulan her darbe yaşam alanlarımızı genişletmemizi ve sistemin çürümesini sağlayacaktır. Mücadele alanlarını birleştirmek bu sebeple elzem bir noktada durmaktadır.
Son olarak özellikle eklemek istediğiniz, dile getirmek istediğiniz bir şeyler var mı?
Gelinen süreçte alternatif hareketlerin politik hatlarını ve okumalarını daha cinsiyetsiz bir yerden yapmaları gerektiğine inanıyorum. Bu sebepledir ki ikili cinsiyet sisteminin yarattığı çemberin yani normun dışında kalanları merkeze davet edecek politikalar yerine merkezi yani normu dağıtacak politikalar belirlemek sorunları kökten çözecek adımları atmamızı sağlar. Herkesi norm olanı dağıtmaya davet ediyoruz.
[1] “Daracık Sokak’ta Katiller Vurdu, Polis Koruyor!”
FORM-Idea.com Istanbul, 5/08/2017. Read this interview in English
Fotoğraflar : Meltem Başoğlu