İsviçre kırlarından İstanbul’da saraya

 

Yazar: Rinaldo Tomaselli

Çeviren: Meltem Başoğlu 

Çiftçi bir ailenin kızı olarak İsviçre’de dünyaya gelip orada büyüyen ve Osmanlı İmparatorluğunun son vezirinin eşi olan Elisabeth Tschumi’nin sıra dışı yaşamı.

Elizabeth Tschumi,  24 Haziran 1859 yılında Wolfisberg, Aargau, İsviçre Konfederasyonu’nda doğar ve Osmanlı İmparatorluğu’nun son veziri Ahmet Paşanın eşi Afife Okday olarak 17 Şubat 1949 yılında İstanbul’da vefat eder.

İSVİÇRE

Yukarı Aargau bir İsviçre platosudur. 1803 yılında Aargau kantonu, Helvet Cumhuriyeti [1]'nden bağımsızlığını kazanıp kendi başına bir İsviçre kantonu haline geldiğinde Bern kantonunun bir parçası olarak kalan bölge, esas olarak Aargau'dan geçen ve ardından Ren Nehri'ne akan Aar nehrinin güneyinde uzanır. Nehrin kuzeyinde, o zamanlar neredeyse tamamen Solothurn Katolik topluluklarıyla çevrili Protestan yerleşimleri vardı ve hepsi Berne bölgesinin bir parçasıydı. Bunlar Jura Dağları'nın yan tarafında bulunuyordu ve Fransızca konuşulan Bern Jura'dan yalnızca Balsthal Vadisi tarafından ayrılıyordu. Bu nedenle, tarihsel, kültürel ve ekonomik olarak bu birkaç köy Bern kantonunun güneyine bağlı kaldı. Wolfisberg köyü, Bern'e bağlı kalan bir kaç köyden biriydi ve Eiger, Mönch ve Jungfrau üzerinden Tirol ve Mont Blanc'ın zirvelerinden farklı manzaralara sahip bir belvedere [2] gibi, deniz seviyesinden yaklaşık 700 metre yükseklikte Aare Vadisine bakıyordu.

Elisabeth Tschumi 24 Haziran 1859'da bu doğal yerleşim alanında doğduğu. Babası Jacob bir çiftçi ve bekçiydi. Bu küçük köyün sakinlerinin çoğu gibi Elisabeth’in ailesinin de birkaç ineğe sahip olduğu sade bir yaşamı vardı. Köylülerin büyük bir kısmı Wolfisberg'e birkaç kilometre uzaklıktaki Klus-Balsthal'daki Von Roll fabrikasında iş buldu. Kadınlar ve çocuklar aile çiftliklerinin baktımını üstlendiler ve öğünlerini zenginleştirmek için etraflarında bulunan ormanlardaki yaban mersini ve mantarları topladılar.

Elisabeth Tschumi, 19. yüzyılın ikinci yarısında Bern köylülerinin zorlu yaşam koşulları içinde tıpkı köyün diğer çocukları gibi, hayatın çalışma anlamına geldiğini, eğlenceye ve hayallere yer olmadığını küçük yaşlarda anlamıştı. Her zaman yapmaktan hoşlandığı gibi Jura ormanlarında yürüyüşe çıktığında, yol boyunca Jura ormanlarında bol miktarda bulunan ahududu, yaban çileği, mantar veya şifalı bitkileri toplayıp eve getirmekten geri durmadı. Bazen daha uzaklara, dağın diğer tarafına, "Welschs Borusu" nun yakınına doğru yürürdü, burası Almanca konuşanlar ile İsviçre Fransızları arasında resmi olmayan ama grupları ayıran sınırdı. Bu bölge aşağılayıcı bir şekilde "Welschs" olarak adlandırılırdı.

Elisabeth Tschumi, ergenlik dönemine kadar, ara sıra Solothurn'ü ve zaman zaman Berthoud'u veya Bern'i ziyaret etmek dışında seyahat etme fırsatı bulamadı. Bir gün büyük bir şehir görmeyi hayal ediyordu belki Basel veya Paris. Bern'de yaşayan Tschumi ailesinin bir arkadaşı, birkaç büyükelçiliğin personeli ile iyi ilişkiler içindeydi. Bir gün bu aile dostuna Atina'daki İngiliz büyükelçisinin çocuklarına bakacak dürüst ve çalışkan bir kız tanıyıp tanımadığını sordular. İşi kabul etmekten büyük mutluluk duyacak Elisabeth'i düşündü. Sonunda büyük bir şehir görme hayalleri gerçekleşecekti; o Atina'da mürebbiye olacaktı!

Yunanistan

Böylece, 17 yaşındaki Elisabeth Tschumi valizini topladı ve Atina'ya uzun bir yolculuğa çıktı. Balkanlar'da birkaç günlük bir yolculuktan sonra, "çok şık" bulduğu bir beyefendinin kendisini beklediği Helen Cumhuriyeti [3] başkentinin tren istasyonuna vardı. İşvereni olduğunu sandığı adam, aslında büyükelçinin onu bekleyen şoförüydü! İngiliz Büyükelçiliği iki katlı, neoklasik tarzda görkemli bir evdi; beyaz mermer basamaklar, sütunlu evin girişinin bulunduğu küçük bir bahçeye çıkıyordu. Elisabeth, büyükelçinin karısı ve kızları tarafından karşılandı. Çocuklara bakması, Fransızca öğretmesi ve derslerine yardımcı olması bekleniyordu. Kendisine bir oda verildi, yemek masasında ve sosyal ortamlarda aileyle birlikte yer alması sağlandı. Wolfisberg'li bu genç köylü kızı için yepyeni bir hayat başlamıştı.

Elisabeth Tschumi

Elizabeth Tschumi, aradan geçen 3 yılda, hoş ve kendinden emin bir kadına dönüşür. Konsolosun evinde çalıştığı süreçte çocuk eğitimi, görgü kuralları ve protokole dair her şeyi öğrenir. Ev hizmetlileri ile iletişim kuracak kadar Yunanca öğrenmiştir, ancak işverenleri ve çocukları ile yalnızca Fransızca konuşur. İngiliz Büyükelçiliğinde, Atina'daki Osmanlı diplomatik temsilcilerinin onuruna bir akşam yemeği verileceği haberi duyurulur. Her zaman olduğu gibi bu davete Elizabeth Tschumi de katılacaktır. Genç, güzel İsviçreli, genç ve yakışıklı maslahatgüzar [4] Ahmet Tevfik Bey'in tüm akşam boyunca kendisine hayran bakışları altında kızardığını fark eder. Akşamın sonuna doğru, parti dağılmadan önce Elizabeth çocukların odalarında her şeyin yolunda olduğundan emin olmak için izin istemiştir. Elizabeth çocukların odasına çıkarken, maslahatgüzarları onu ertesi gün saat 16: 00'da Stadiou Caddesi'ndeki Palace Hotel’in kafesinde buluşmaya davet eden kibar bir mesaj verir.

Ahmet Tevfik Bey, 11 Şubat 1843'te Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti Konstantinopolis'te doğdu. Ailesi Kırım'dandı, babası Tuna bölgesinde konuşlanmış bir paşa ve süvari generaliydi. Doğumundan kısa bir süre sonra annesini kaybeden Ahmet Tevfik Bey’in eğitimi ile teyzesi ilgilenir. Teyzesi, Farsça, Arapça ve Fransızca dillerini akıcı bir şekilde konuşmasını sağlamıştır. Askerliğini bitirdikten sonra subay rütbesine yükselir, ancak Dışişleri Bakanlığı'na girmek için 22 yaşında ordudan ayrılır. On yıldan kısa bir süre içinde, başarılı bir maslahatgüzar olarak arka arkaya Roma, Viyana, St. Petersburg ve Atina'ya atanır.

Ertesi öğleden sonra Elizabeth, Palace Hotel'e gider. Elizabeth neredeyse 20 yaşındayken flörtü Ahmet Tevfik Paşa 36 yaşındaydı. Bu buluşma birbirlerine kur yapmaya başladıkları tatlı flört döneminin başlangıcıydı. İki farklı dünyadan geliyorlardı, fakat pek çok ortak yönleri olduğunu gördüler. Elizabeth, Ahmet Tevfik’in dünyasına hem ilgi duyduğunu hem de korktuğunu fark eder. Ona göre Osmanlı İmparatorluğu, güçlü olmasına rağmen, sarayının köşesinde, korkunç siyah harem ağaları tarafından korunan esir kadınlarla dolu bir harem barındıran, zalim bir Sultan tarafından yönetilen geri kalmış bir devletti ve bu yaldızlı hapishaneye girmeye ya da bırakmaya cüret eden kimsenin kafasını kesmekten çekinmiyordu. Padişah bu zavallılardan birinden sıkılınca onu çuvala koydurarak diri diri Boğaz'a attırırdı. Bu eski klişe ve önyargılar Ahmet Tevfik'i güldürdü. Elizabeth’e Konstantinopolis'i, halkının yaşamını ve Boğaziçi metropolünün harikalarını anlatmak için saatler harcar.

Ardı ardına yapılan yürüyüşler ve gezilerle birlikte aylar geçer ve Ahmet Tevfik'in Elizabeth Tschumi'den onunla evlenmesini istediği gün gelir. Elizabeth evlenme teklifini mutlulukla kabul eder, ancak Müslüman adetlerinin farkında olduğu için de Ahmet Tevfik’e kendisinin onun tek eşi ve tek karısı olarak kalacağına dair söz verdirir. Ahmet Tevfik, Elizabeth’in bu isteğini kabul eder, ancak onun da bir şartı vardır: toplumun beklentilerini karşılamak için Elizabeth'in Müslüman olması gerekiyordur. Elizabeth koyu dindar değildir fakat Protestan mezhebini pratik eden bir ailede yetişmişti ve içine doğduğu dininden vazgeçmek istemiyordur. Ahmet Tevfik ısrar etmez, ancak toplum içinde Elizabeth’in de kabul edeceği bir Müslüman isim ile kendisini çağırmayı teklif eder.

Ahmet Tevfik Bey

ATİNA’DA EVLİLİK

Ahmet Tevfik ve Elizabeth, 1879'un sonunda Atina'daki Osmanlı Büyükelçiliği'nde evlenirler ve Elizabeth Afife adını alır. Ne yazık ki ilk çocukları yaşamaz. Ekim 1881'de ikinci çocukları, İsmail Hakkı ve ardından Mart 1883'te de üçüncü çocukları, küçük oğulları Ali Nuri doğar. İkinci oğulları iki yaşındayken, Elizabeth kocasına çocukları ne zaman vaftiz ettirmeyi planladığını sorar. Ahmet Tevfik önce şaşırır, sonra kahkahayı patlatır ve Müslümanların vaftiz edilmediğini, ancak altı veya sekiz yaşlarında sünnet olmasının beklendiğini söyler. Kocasıyla Fransızca konuşan Elizabeth, öfkelendiğinde Yunanca veya İsviçre Almancası ile konuşur.  Ahmet Tevfik'i ona yabancı olan bu dillerde protesto etmeye başlar. Aralarındaki fırtına geçer ama Elizabeth, çocuklarının dindar Müslümanlar olarak büyüyeceğini kabul ederken, vaftiz edilmelerini istemesinin kendi kökeni ile güçlü bir bağı olduğunu hissediyordu.

Atina'daki Alman cemaatinin papazını kimseye belli etmeden ziyarete gider, ancak papaz babalarının izni olmadan çocukları vaftiz etmeyi reddeder. En sonunda, Yunan mürebbiyeleri Victoria'nın vasıtasıyla tanıştığı Ortodoks rahip, çocukları 25 pound altın karşılığında vaftiz etmeyi kabul eder. Elizabeth böylelikle sorununu çözmüş olur ancak papaz Müslüman isimlerini kullanarak bunu yapmayı reddeder ve bu nedenle İsmail, İsidore ve Ali, İskender olur. Çocukların vaftiz edilmesinden bir yıl sonra (1885) aile, Ahmet Tevfik'in elçi olarak atandığı Berlin'e taşınır.

Ahmet Tevfik Bey & Elisabeth Tschumi

BERLİN

Elizabeth, Alman başkentinin hoppa yaşam tarzından hoşlanmaz ve büyükelçinin karısı rolünü oynamakta oldukça zorlanır. Ancak Müslümanların eşlerini halka göstermemeleri olağan olduğundan bu durumu fırsata çevirip resepsiyonlardan ve sosyal olaylardan uzak kalmayı başarır. Kendisini çocuklarına, özellikle aileye yeni katılan iki küçük kızı Zehra ve Naile'ye adar.

Ailesinden ayrılıp Atina’ya gittiği zamandan bu yana Elizabeth sürekli kendi ailesiyle iletişim halindedir. Bunca zaman Yukarı Aargau'daki köyüne hiç dönmemişti, ama sık sık ailesine yazıyordu. Bazen, Alman başkentinin karmaşasının ortasında, köyün sakinliğini, Jura'nın ormanlık yamaçlarını, Alp manzaralarını, Wolfisberg yakınlarındaki bir zirve olan Weissenstein'ın nefes kesici manzarasını düşünüyordu. 1889'da iki oğlu, bir uşak ve hizmetçi ile köyünü ziyaret etmeye karar verdi. Köyünde bir prenses gibi karşılandı; belediye bandosu da dahil olmak üzere tüm köy oradaydı, köy okulunun öğrencileri onu selamlamak için şarkılar söyledi. Komşu köylerin sakinleri de merakla onu beklediler ve Elizabeth köye vardığında arabadan inerken meydandaki herkes tarafından alkışlandı. Wolfisberg'de her şey on üç yıl önce ayrıldığı zamanki ile aynıdır. Köylülerin yaşam koşulları neredeyse hiç değişmemiştir ve aile çiftliğinin sadeliği, Elizabeth'i çocukları ve hatta mürebbiye karşısında utandırır. Bir hafta sürmesi planlanan kalış süresi kısaltılarak üç gün sonunda Berlin’e geri dönülür.

Ahmet Tevfik PashaAhmet Tevfik ve kızları

Konstantinapolis | OSMANLI İMPARATORLUĞU

1895'te Ahmet Tevfik Konstantinopolis'e geri çağrılır. Sultan II. Abdülhamid kendisini Dışişleri Bakanı olarak atamıştır. Aile, Pera'nın Levanten semtinin kenarındaki Boğaz’a nazır, 60 odası ve geniş bir bahçesi olan Ayazpaşa Sarayı'na taşınır. 1898 yılında ailenin üçüncü kızı Gülşinaz burada doğar. Ahmet Tevfik, bakanlık görevinde başarılı olur ve 1897'de Osmanlı'nın Yunanistan [5] ile olan savaşında kazandığı zaferden sonra da Paşa unvanını alır.

İmparatorluktaki siyasi olaylar, Sultan II. Abdülhamid'in görevden alınması ve ardından Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması hayatlarını altüst edecekti. Ahmet Tevfik, 1909'da V. Sultan Mehmet Reşat'ın hükümdarlığında Sadrazamlığa (Başbakan muadili) getirildi, ancak iktidarı ele geçiren Jön Türkler hükümeti, onu aynı yıl Londra'ya büyükelçi atayarak fiilen görevden alır.

İngiltere ve Fransa, Ağustos 1914'te Osmanlı İmparatorluğu'na savaş ilan edince, Ahmet Tevfik ve ailesi İstanbul'a döner, ancak saraylarının bir kısmı 1911'de yanmıştır ve ailenin yeniden inşa etmek için gerekli parası yoktur. Elizabeth, saray kanadında yangının dokunmadığı odaların kiralanarak hasarlı kanadın yeniden inşası için gereken masrafı çıkarmayı önerir. Ahmet Tevfik, sosyal konumu nedeniyle başlangıçta bu fikre karşı çıkar, ancak sonunda kabul eder.

Savaşın sonunda Osmanlı İmparatorluğu kendini kaybedenler kampında buldu. Konstantinopolis, İngilizler, Fransızlar ve İtalyanlar tarafından işgal edildi. Alman ve Avusturya vatandaşları sınır dışı edildi, hükümet yurt dışına kaçtı ve ekonomik kriz çıktı. Ülke bu haldeyken Kasım 1918'den 1919'a kadar Ahmet Tevfik ikinci kez Sadrazamlığa getirilir.

1920'de Osmanlı İmparatorluğu'nun kaderi henüz belirlenmemişti. Ahmet Tevfik, Paris Barış Konferansı'na katılır ve anlaşmanın şartlarını kabul etmeyi reddeder. Ahmet Tevfik Paşa üçüncü kez sadrazamlığa getirilirken, Mustafa Kemal'in (Atatürk) önderliğindeki Cumhuriyetçiler Anadolu'nun büyük bir bölümünü örgütleyerek, Anadolu'nun kalbine ilerlemek için İttifak güçlerinin işgalinden istifade eden Yunan ordusuna karşı savaştılar. 1921'de Ahmet Tevfik, Osmanlı heyetine Londra Konferansı'nda başkanlık etti, ancak konferansa başka bir Türk heyeti de katıldı: Cumhuriyetçiler. Cumhuriyetçilerin manevi gücüyle karşı karşıya kalan Ahmet Tevfik, sonunda Cumhuriyetçilerin Türkiye'nin meşru hükümetini temsil ettiğini kabul etti ve müzakerelerden çekildi.

1 Kasım 1922'de saltanat rejimi kaldırıldı ve 4 Kasım'da Ahmet Tevfik Paşa istifa ederken, Sultan VI. Mehmet 17 Kasım 1922'de İstanbul'dan ayrıldı. 22 Kasım'da barış koşullarının anlaşılması için Lozan Konferansı düzenlendi. Böylelikle 24 Ekim 1923'te yeni başkent Ankara'da resmen ilan edilecek olan yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırlarını çizdi. Böylece Ahmet Tevfik Paşa, Osmanlı Devleti'nin son sadrazamı oldu.

İSTANBUL | TÜRKİYE

Bu arada, Elizabeth evini gerçek bir saraya dönüştürür. İngiltere Kralı VIII.Edward ve hatta Atatürk gibi prestijli konuklar ziyaret eder. Cumhuriyetin ilk yılları, artık herhangi bir devlet görevi olmayan Ahmet Tevfik'in ailesi dahil ülkede yaşayan tüm Türkler için zordu. Aile sarayı otele dönüştürülür ve tek geçim kaynağı haline gelir. Elizabeth'in iş konusunda iyi öngörülere sahip olduğu ve sıkı çalışmaktan çekinmediği ortaya çıkar. Oteli işletir ve bir sebze bahçesi oluşturur hem hizmet hem de ürünlerin Yukarı Aargau'da çocukluğundan beri alıştığı gibi mükemmel olmasını sağlar.

Çiftin yeni Cumhuriyet reformlarına uyum sağlamaktan başka seçeneği yoktur. 1930’da Konstantinopolis resmen İstanbul oldu. 1934’te soyadları zorunlu hale geldiğinde Ahmet Tevfik ve Afife, Okday soy ismini alır. Ahmet Tevfik 8 Ekim 1936’da 94 yaşında ölür. Elizabeth Afife, 13 yıl sonra 17 Şubat 1949’da oğlu Ali Nuri Alexander’ın yazlık evinde hayata gözlerini yumar. Protestan dinine mensup olmasına rağmen, Elizabeth’in isteği yerine getirildi ve Edirnekapı’daki aile mezarlığına eşinin yanına defnedildi. Saray otel, bakımsızlıktan döküntü bir hal alıp kapatılmak zorunda kalınan 1979 yılına kadar açıktı. Kapatıldıktan sonra bir konsorsiyum tarafından satın alındı ve maalesef hiç yükselmemiş bir gökdelenin önünü açmak için yıkıldı. Böylece ne yazık ki Park Hotel, İstanbul manzarasından sonsuza dek kaybolmuş oldu.

form-idea.com İstanbul, 20 Şubat 2021.

Read in English | Lire en français

çevirmenin notları

[1] Helvetica Republic*

[2] Tepe köşkü ya da diğer adıyla cihannüma, güzel veya doğal bir görünümden yararlanmak için yapılan mimari bir yapıdır. tr.wikipedia.org

[3] Yunanistan Krallığı;   Osmanlı İmparatorluğu'ndan tam bağımsızlığını eline almış olduğu 30 Ağustos 1832 tarihli antlaşmayla uluslararası düzeyde tanınmıştır. Yunan Bağımsızlık Savaşı'nı yöneten geçici Yunan hükûmetinin üzerine kurulmuş ve 1924 yılında krallık devrilerek yerine ikinci Yunan Cumhuriyeti kurulana dek ayakta kalmıştır. https://tr.wikipedia.org/wiki/Yunanistan

[4] Maslahatgüzar (Fransızca: Chargé d'affaires) genellikle çeşitli sebeplerden büyükelçi atanmayan veya atanamayan bir ülkeyle diplomatik ilişkileri yürütmek üzere görevlendirilen, veya misyon şefinin yokluğunda ona vekalet eden diplomattır. Bu son durumda, genellikle, misyondaki misyon şefinden sonra en yüksek rütbeli ikinci kişidir.

[5] 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı, (diğer adıyla Otuz Gün Savaşı) 1897 yılında Osmanlı İmparatorluğu ile Yunanistan Krallığı arasında meydana gelen savaştır. Yaklaşık bir ay süren savaş, Osmanlı Ordusu'nun kesin zaferiyle sonuçlandı. https://tr.wikipedia.org/wiki/Osman

Follow Us

Facebooktwitterlinkedinrssyoutubeinstagram

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Sundance 2021

February 16, 2021